Kıvılcım Ateş
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Köşe Yazıları
  4. UÇURTMAYI VURMASINLAR

UÇURTMAYI VURMASINLAR

12 Haziran “Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü” olarak bilinmektedir. Her sene olduğu gibi bu sene de çocuk emeğini sömürenler belirli gazetelerde, televizyon programlarında ve sosyal medya hesaplarında boy gösterdi, sömürülen emeği yerden yere vurdu ve çocuklar hepimizindir diyerek kendilerini tatmin etti.

Artık bu duruma alıştırıldık değil mi?

Her özel günde aynı teraneleri duyar olduk. Toplumun büyük bir çoğunluğunun her zaman ağzına bir parmak bal çalındı ve işleyiş eskiden nasılsa aynen devam etti. Saçma olan ise bu gibi paylaşımlardan sonra toplumun şirketlere veya siyasetçilere, En büyük Atatürkçü, kadına değer veren en iyi şirket, tam bir cumhuriyet aşığı, ülke sevdalısı gibi lakapları çok kolay takabilmesi oldu.
Ama aslında iş böyle değildi, örneğin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı şirketinde çocuk işçi çalıştıran, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü çalıştırdığı bir kadın işçiyi taciz eden, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı iş yerine hilafet bayrağını asan, 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı’nı işçinin emeğini sömürerek büyüyen tüm şirketler ve holding sahipleri kutladı.

Görünen köy kılavuz istemez derler ama ne yazık ki toplum kılavuzu karga olanla yürümeyi tercih ediyor, büyük bir değişim olmadıkça da bu durum bu şekilde devam edecek gibi görünüyor.
Girişi biraz uzattım. Asıl konumuzdan sapmamak adına bu haftaki yazımı yarının temsilcileri olan ve sistemin çarklarının altında ezilen tüm çocuklarımıza ve çocuk işçilerimize armağan ediyorum.
Birkaç yazıdır çocuklara dair yazmaya çalışıyorum. Bunun nedeni toplumda hiçbir kesimin çocuklar kadar baskı altında olmamasıdır. Tacize uğrayan, şiddet gören, eğitimden geri tutulan, eğitim alsa bile sadece biat ettirilen ve kindarlaştırlmaya çalışılan, sorgulatılmayan, düşündürülmeyen, hakları korunmayan, evlendirilmesi için âdeti beklenen, ses çıkarılmadığı için tecavüze uğrayan hep onlar değil mi?

Okurken suratınızın düştüğünü, sinirlendiğinizi ve duygusallaştığınızı hissedebiliyorum. Konu çocuk olunca zaten olması gereken bu. Ama biz onlar için kendimizi sorgulayabiliyor muyuz?
Sosyal medya hesaplarımızdan bir şeyler yazarak veya TV karşısında küfrederek ne yazık ki çözüm olmuyor. Genel manada sorunun temeline inmedikçe yani yaşadığımız kapitalist düzeni ve onun getirilerini tartışmadıkça ne yazık ki sadece gözyaşlarımız akmaya devam edecektir.

Konuya hâkim olabilmek adına biraz temele inelim.

Büyümesini ve gelişmesini tamamlayan her canlı üreme yeteneğine sahip olur, insanlar da diğer canlılar gibi kendilerine benzeyen yeni bireyleri dünyaya getirir ve yeni nesillere olanak sağlar.
Yeni doğan insanı koruma ve kollama, belirli bir zamana kadar beslenmesine yardımcı olma ve olgunluğa ulaştığında yeni bir hayat kurmasında destek olma sürecin doğasında var. Tabii bu süreç diğer canlılardan daha uzun sürmekte çünkü doğduğumuzda hiçbir ihtiyacımızı hemen karşılayamıyoruz ve bakıma muhtacız.

Buraya kadar insan da her canlı doğası gibi nasıl davranması gerekiyorsa öyle davranıyor. Asıl mesele -belki de kopuş demeliyiz- büyümeye başlayan bireye ailesinin ve birlikte yaşadığı toplumun ve düzenin etkisi ve buna bağlı olarak bu etkinin asıl nedeni olan ekonomik eşitsizlik.
Gelir dağılımının adil olmadığı bu zaman diliminde dünyadaki her birey büyüme çağında ekonomik eşitsizliğe maruz kalır ve buna bağlı olarak eşit olmayan şartlarda hayata tutunması beklenir. Büyük bir kesim zor şartlarda hayata dair zorluklar çekerken çok küçük bir azınlık dünyanın tüm nimetlerine hiçbir uğraş vermeden sahip olabilmektedir.

Büyük çoğunluğun içinde bir bölüm çocuk, aile ekonomisine destek vermek için, atölyelerde, tarlalarda ve hizmet sektörünün bulunduğu yerlerde eğitim almadan çalışmak zorunda kalıyor.
Eğitim alan çocuklarımızın bir kısmı tarikat ve cemaatlerin kucağına düşürülerek sorgulamayan ve düşünemeyen bireyler haline getiriliyor pedagojik olarak daha soyut kavramları anlamadan cennet cehennem günah gibi kavramlardan korkutularak kendine güvenmeyen, kendisi gibi olmayanlardan nefret eden bireyler haline geliyor.

Diğer kısım ise aileden ve toplumsal şartlarından dolayı başarısızlığı kabullenemeyen, bireysel hırslarla boğuşan ve özgüven patlaması yaşayan, üst sınıfa hayranlık duyup yükselmek için tüm egosunu ve yeteneklerini kullanabilen, birlikte hareket edemeyen ve kendinden başkasını düşünmeyen bireyler haline geliyor.

Ne kadar da büyük bir kuşatmanın içinde çocuklarımız değil mi?

Sınıflı toplumlarda bu gibi örnekleri görmemek imkânsız. Görememek ise meseleye toplumdaki bireylerin sınıfsal olarak bakamamasından kaynaklanmaktadır.

Çocuklarımızın daha iyi bir dünyada yaşaması tabii ki hepimizin arzusu ama bugün bir şeyler yapılmazsa yarın çok daha geç kalınacaktır. Bu da bir gerçek.

Peki, ne yapabiliriz?

Öncelikle yetişkinlere ve sonra da çocuklara çok uzun zamandır unutturulan bazı değerlerin yeniden hatırlatılması gerekmektedir. Nedir bunlar?

Birincisi eşitlik. Çocukken renk, ırk, cinsiyet veya mezhep farkı olmadan kreşte, okulda veya sokakta birlikte zaman geçiren çocuklar büyüdükçe toplumu şekillendiren sistem tarafından değiştirilmektedir. Yapılması gereken İnsana, insan olduğu için değer veren ve hiçbir etnik, dini ayrım veya cinsiyet ayrımı gözetilmemesi gerektiğini hatırlatmaktır.

İkincisi paylaşma. Oyuncağını, yediği elmayı veya okuduğu bir kitabı paylaşan ve ailesi tarafından paylaşması gerektiği anlatılan çocuk sonra yine aile ve toplum tarafından en yakın arkadaşını bile sınavlarda yarışacağı bir kişi, iş yerinde en büyük rakip olarak görmektedir. Birlikte üretmenin, paylaşmanın ve dayanışmanın anlamı tekrar vurgulanmalıdır.

Üçüncüsü de hak ve adalet. Çocukken bir muzu bile başkası yiyemez diye çantasına koydurmayan, bir arkadaşı haksızlığa uğradığında onu koruduğu için ebeveynlerinden tebrik alan çocuk, büyüdüğünde sen sesini çıkarma, sabret, şükret, kaderimizde ne yaşarsak o, yediğin kaba pisleme denilerek boyun eğen, hakkını arayamayan, adaletsizliği kabul eden bireye dönüşmekte. Buradan yola çıkarak hakkın ve adaletin bir gün herkes için gerekli olduğu konusunda hatırlatma yapılmalıdır.

Eşitliliğin, paylaşmanın ve adaletin olduğu bir toplumda mutlaka çocuklarımızın uçurtmaları özgür uçacaktır.

Uçurtmaların vurulmadığı günlere.

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.

** 1989 Yılında Yönetmenliğini Tunç Başaran’ın yönettiği unutulmaz film.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

18 Yorum

  1. Çok önemli bir konuya değinmişsin ellerine sağlık, zevkle takip ediyorum

  2. 23 Haziran 2024, 09:52

    Kalem kağıda yakışmış yüreğine sağlık

  3. Çocuklarımız eşit, adaletli güzel bir dünyayı hak ediyor. Umarım güzel
    bir gelecekleri olur. Teşekkürler yazınız yine çok anlamlı.

  4. Görkem Bey kaleminize sağlık,
    Bu tip yazıların ve okuyucuların çoğalıp herkesin bencilliği ni eleştirdiği bir toplum olduğumuzda inanıyorum ki bugün konuştuğumuz sıkıntıların hiçbiri olmayacak yazılarınızın devamı dileğiyle ….

  5. 23 Haziran 2024, 14:03

    Görkem bey harika bir yazı olmuş, yüreğinize sağlık. Çocuklarımızın uçurtmaları özgür uçacaktır.

  6. Çok güzel bir yazı devamının gelmesini dilerim üstad

  7. 23 Haziran 2024, 17:59

    Çok güzel bir yazı devamının gelmesini dilerim üstad

  8. 23 Haziran 2024, 18:01

    Çok güzel bir yazı devamının gelmesini dilerim

  9. 24 Haziran 2024, 08:00

    Yine Nice bir yazı dizisi

  10. 24 Haziran 2024, 09:47

    Bu yazı, toplumun temel değerlerini hatırlatma amacıyla oldukça anlamlı bir şekilde kaleme alınmış. Eşitlik, paylaşma ve adalet gibi kavramlar, geleceğimizi şekillendiren önemli unsurlardır. Çocuklarımıza bu değerleri öğretmek, onları daha bilinçli ve duyarlı bireyler olarak yetiştirmemize yardımcı olacaktır. Uçurtmaların özgürce uçtuğu bir dünya dileğiyle

  11. elinize sağlık takip ediyoruz..

  12. 24 Haziran 2024, 16:41

    Görkem Bey, önemli bir konuyu oldukça iyi kaleme almışsınız. Tebrik ederim.

  13. 25 Haziran 2024, 04:55

    Güzel bir yazı devamının gelmesi dileğiyle..

  14. Çok güzel bir yazı, her çocuk aslında eşitlik bilinciyle doğar. Eşitlik bilincinin yaşamın her evresine sirayet ettiği günler umuduyla.

  15. Yine dolu dolu çok güzel analiz edilmiş ve çok doğru tespitler ile oldukça akıcı bir yazı kaleme almışsınız. Eşitlik, paylaşma ve adalet gibi kavramlar, her birey için geleceği oluşturan önemli hatta bence mihenk taşlarındandir Çocuklarda tüm bunların farkındalığının oluşması , daha bilinçli ve duyarlı bireyler olarak bir bakış açısıyla yaşamaları ve ileride yetişkin bir birey bir ebeveyn oldukları zamanda kendi çocuklarını aynı şekilde yetiştirmek ve dolayısıyla toplumsal anlamda yazınızda bahsettiğiniz dayatmalar ve sindirilmiş bir kişilik karakterler yerine duyarlı ve asıl olması gereken şekilde sağlıklı bireylerin var olduğu sağlıklı bir toplum düzeninin sağlanması anlamında oldukça önemli diye düşünüyorum.

    Uçurtmaların özgürce uçtuğu bir dünya dileğiyle elinize emeğinize yüreğinize ve kaleminize sağlık teşekkür ediyorum.

  16. 26 Haziran 2024, 16:13

    Çok güzel bir yazı

  17. Yazınız ile birlikte çalıştığım iş yerinde bahsettiğiniz kişileri gördüm. Bunun sebebine hiç bu açıdan bakmamıştım. Emeğinize sağlık teşekkürler.

  18. Eline sağlık hocam.