Geçen günlerde 2023-2024 sezonunun futbol ligi şampiyonu Galatasaray oldu. Tüm ülkede gündem bir anda değişti ve şampiyonluk kutlamaları; endüstriyel futbolun yarattığı suçlamalar, şikeler, TFF yönetiminin tutumu, Fetö yapılanmasının yansımaları gibi pek çok konunun gölgesinde yapıldı. Bu gündem ve gündemin yansımaları uzun bir süre halkın sorunlarını kenara itecek gibi görünüyor.
İyi bir taraftar sayılmam ama amatör sporun her türlüsünü takip etmeye çalışırım. Sporun para için yapılmasına karşıyım, insan bedenine yaptığı katkıyı savunurum. Yani endüstriyel sporun halka dayattığı her şeye karşıyım. O halde bu hafta endüstriyel spor ile ne alıp veremediğim var siz değerli okurlarıma kısaca anlatayım.
Bu haftaki yazımı tüm amatör spor emekçilerine ve saygıyla andığım Çizgi Metin lakaplı büyük sporcu Metin Kurt’a armağan ediyorum.
Haydi başlayalım.
İnsan vücudu hareketli kaslardan oluşur. Birçok hayvandan belki hızlı koşamayız veya zıplama kabiliyetimiz düşüktür ama hareket bizi biz yapan temel unsurdur. Bir tembel hayvan değiliz ki bir ağacın kabuğunda ömrümüzü geçirelim.
Çalışmak, üretmek yeni şeyler tasarlamak yapımızda var. Bunların hepsi beden beyin ikilisinin sağlıklı uyumuyla bir anlam ifade eder.
Spor ise belirli tekniğe dayalı, insanların eğlenmek ve yarışmak için geliştirdiği tamamen insani bir ihtiyaçtan doğmuştur. Tarihine girmek sizleri bunaltmak istemem ama meraklıları için Sümer ve Antik Yunan tarihlerine bakmalarını öneririm.
Ben biraz daha günümüze gelmek istiyorum. XIX. yy yani sanayi (endüstriyel) devrimi ve sonrasına. Feodalizm yerle bir olmuş yeni bir üst sınıf ortaya çıkmış ve artık insan bedeni ve emeği bir kişinin malı değil, bedenen “hür” ama emek yönünden meta haline gelmiş. Emeğin bile metalaştığı bu yeni düzen (kapitalizm) her şeyi metalaştırma sürecine başlamış spor da bundan nasibini almıştır.
İlk olarak spor çeşitlerinden futbol metalaştırma sürecine girmiştir. Futbol önceleri İngiltere’de işçi sınıfının eğlenmek ve zaman geçirmek için oynadığı bir oyundu. Daha sonra işçilerin fabrikalarda veya farklı şehirlerde oynadıkları oyun haline geldi; fabrika patronlarının kendi egolarını tatmin etmek için kullandıkları bir araç oldu. Bu durumu futbolun endüstriyelleşmesinin başlangıcı olarak görebiliriz.
İnsanların eğlenmek ve vücutlarını geliştirmek için başladıkları spor, rekabete ve hırsa neden olmuş insanlar bu rekabeti izlemek, hırsı görmek için zaman ve para harcamıştır. Bu durum büyük para babalarının ağzını sulandırmış, patronlar için yeni ve vazgeçilmez bir kazanç kapısı olmuştur. Süreç ise günümüze kadar hiç kan kaybetmeden gelmiştir.
Birçok sporsever için bu gelişmeler olumlu olarak görülebilir. Ama ne yazık ki durum hiç de böyle değildir, bu yitip giden bir insani ihtiyacın son demleri olarak görülmelidir.
Bir Leviathan’a* gibi sporu boğmaya çalışan endüstriyalizmi üç kola ayırmak verdiği zararları daha net görmemizi sağlayacaktır.
Birincisi ticarileşen spor, sporun medya ayağını yani izleme keyfini belirli bir ücrete dayandırarak sporun her türlüsünü halktan koparmış spordan mahrum kalan halk olurken ürün satışları, maç biletleri, loca satışları, paso lig vb. kazanç sağlayacak oluşumlar belirli bir zümreye hitap eder olmuştur.
İkincisi profesyonelleşen spor, amatör sporu ezerek sporla ilgilenen birçok insanın sadece izleyici olarak kalmasına sebep olmuştur. Öte yandan profesyonel spor kavramıyla birlikte yeni bir meslek yaratılmıştır. Bu taze meslek pek çok çıkar odağını da beraberinde getirmiş, olan amatör spora ve sporculara olmuştur.
Üçüncüsü ve en zarar veren ise emek vermeden kazanç elde etmek için kurgulanan bir kumarhane anlayışının oluşmasıdır.
Yukarıda yazdığım üç görüş sermaye sahiplerine, buradan beslenen karmaşık ilişki ağına çok büyük katkılar sağlarken taraftara ve spor emekçilerine kısacası toplumun büyük bir çoğunluğuna zarar vermektedir.
Aktarmaya çalıştıklarımı birkaç örnekle pekiştirmek istiyorum. Geçenlerde haberlere konu olan olayda Çinli bir patron oğlunu forvet olarak oynatmak için Çin 2. Lig takımlarından bir takımı satın alabiliyor, dünyanın başka bir yerinde ticari gelir elde etmek için sağdan soldan takım satın alan kanal-izyoncu medya patronları ceplerini doldurabiliyor ya da halk sefalet ve şeriatla boğuşurken ‘’ Biz de değişiyoruz’’ imajını vermek için halkının paralarıyla büyük bütçeli futbolcular satın alan Suudi prensler de düzeni kendi çıkarlarına göre yönetebiliyor.
Sınıflı toplum yapısı ve emeğin metalaştığı bir düzende ne yazık ki insanla ilgili olan her şey bize yabancıdır. Spor yapmak her insanın hakkıdır. İnsanlar sporun her alanında kendi seçeceği bir branşta yer alarak kendini geliştirebilmeli, ulusal ve uluslararası yarışmalara katılabilecek duruma gelebilmeli ve spor yapmak yemek yemek, uyumak ve çalışmak gibi doğal bir ihtiyaçtan kaynaklanmalıdır.
Sporun insan için taraftarlığın eğlenmek için yapıldığı, galibiyetlerin toplumsal sorunları gizlemek için kullanılmadığı bir dünya mutlaka kurulacaktır.
Ne zaman mı?
Leviathan’ı öldürdüğümüz zaman.
Başka bir yazıda görüşmek üzere.
*Leviathan, Tevrat ve İncil’de geçen ve kötülüğü temsil eden bir deniz canavarının adıdır.
Sömürü düzeninin bizlerden çaldığı birçok şey var. Bunların biri de bahsettiğiniz gibi spordur. Sporun kirli ilişkilerini sunduğunuz aydınlatıcı bir yazı olmuş. Emeğinize sağlık.
Sömürü düzeninin bizlerden çaldığı birçok şey var. Bunların biri de bahsettiğiniz gibi spordur. Sporun kirli ilişkilerini sunduğunuz aydınlatıcı bir yazı olmuş.
Sporla ilgilenen bir insan olmasam da yazınızdaki açıklık ve akıcılık bilgim olmayan bu konuda beni geliştirdi.Kaleminize sağlık.
Endüstriyel sporun insanların doğal spor ihtiyaçlarını gölgeleyerek ticari kaygılarla şekillenmesi ve asıl amacından uzaklaşması üzerine yaptığınız tespitler beni derinden etkiledi. Kaleminize Sağlık Görkem Bey
Yine çok doğru bir yaklaşım ve doğru tespitler açıkçası sporda olduğu gibi hayatımız da farklı konularda ve alanlarda da benzer durumlar söz konusu spor anlamında özellikle futbol bu yüzden bana hep itici gelmiş ve bahsettiğiniz şekilde de bu spor dalından aktif olarak yer almasam da izleyici olarak da uzaklaşmış olmam bundan olsa gerek kaleminize sağlık devam yazılarınızı bekliyorum
Yine harika bir yazıyla gönüllerde taht kuruyorsunuz. Bu konu Türkiye’nin büyük bir sorunu. Gönül ister ki Leviathan ölsün, bir çok konuda olduğu gibi Türk futbolu da adalete kavuşsun.
Teşekkürler farklı bakış açıları kazandırdığınız için.
Kaleminize sağlık, çok güzel pencereler açıyorsunuz insanın zihninde.
Sporun evrilme sürecini hiç düşünmemişim, yeni bilgiler için teşekkür ederim Görkem Bey.
Kaleminize sağlık , harika bir yazı . Teşekkür ederiz .
Severek takip ettiğim yazılarınızda bir de bunun gibi Spora ve futbola bakış açımızın aynı olması beni çok mutlu etti, severek takip ediyorum elinize sağlık…