Geçen günlerde PE İnşaat işçileri Dayanışma Ağının yapmış olduğu buluşmaya katıldım. İnşaat sektöründe çalışmakta olan işçilerle ve geçmiş iş deneyimlerinde inşaata dair çalışmalarda bulunmuş dostlarla bir araya geldik. İnşaat mesleğinin zorlukları ve sektörde yaşanan sıkıntılar hakkında konuşurken mesleği inşaata dayanan, eğitimli, teknik bilgiye sahip tabiri caizse kapitalizmin isimlendirdiği şekilde beyaz yakanın az katılım sağlaması dikkatimi çekti.
Bu katılımın azlığının nedeni nedir? Yaka farkı mı?
Evet, yaka farklılığı işçileri olmadığı gibi görünmeleri konusunda ciddi şekilde zarar veriyor ve bu yaka ayrımı ne yazık ki çalışanları o kadar net ayrıştırmış ki, işçiler yaptıkları işe yabancılaştıkları gibi işçi kavramından tamamen soyutlanmaları sağlamıştır.
Mavi yaka kendini işçi olarak adlandırırken, beyaz yaka işçi kelimesini kendinden uzaklaştırdıkça uzaklaştırıyor. Sen de işçisin dediğimizde, yok ne alaka ben mühendisim, tekniker veya teknisyenim vb. cevaplar vererek sınıfında var olmayı reddediyor. O zaman bazı şeyleri hatırlatmakta fayda var…
Öncelikle bizi bir arada tutan işçi kelimesine bir açıklık getirmek gerekiyor. Karl Marx’ın işçiyi nasıl tanımladığına bakarak başlamak iyi olacaktır, ne de olsa kapitalizmin mezar kazıcıları olarak adlandırmasının bir nedeni vardı.
Karl Marx, “işçi sınıfı veya proletaryayı, belirli bir ücret karşılığı emek gücünü satan ve üretim araçlarına sahip olmayan sayıca fazla birey yığınları olarak tanımlar” (1) bu tanımın dışında kalanları ise burjuva olarak isimlendirir.
O zaman şunu söylemek abes kaçmaz diye düşünüyorum: Eğer bir üretim aracına sahip değilsen işçisindir.
Çok net değil mi?
Ve işçi olmaktan neden çekinelim ki? Neden göğsümüzü gere gere ben işçiyim ve emeğimi satarak geçiniyorum diyemiyoruz? Biraz da buna bakalım.
Çünkü kapitalizm her yönden saldırırken üretim aracı sahibi olmayanlara açık kapı bırakıyor. Düzen biliyor ki işçi sınıfının yaşadığı bu kötü koşulların nedeni işçilerin örgütsüz hareket etmesi ama bunu açık açık söyleyemiyor, daha çok sen de çok çalışırsan, geceni gündüzünü katarsan ya da şöyle dersek daha doğru olur; başkalarının emeğini sömürmek senin için bir anlam ifade etmeye başlarsa, sınıfdaşlarının üzerine basarak yükselmek kariyer hedefin olursa, çalarsan çırparsan, zarar verirsen, bu dünyada sadece sen yaşıyormuş gibi bakıp sanki senden sonra kimse yaşamayacak gibi her şeyi talan edersen işte o gün benim gibi olur işçilikten kurtulursuna getirmeye çalışıyor.
İşçilerin de örgütsüz ve sınıf bilincinden yoksun olması ne yazık ki kapitalizm bu karşı propagandasına meyil vermelerine olanak sağlamaktadır ve en çok da yukarıda bahsettiğim beyaz yaka işçilerde yankı bulduğu görünmektedir.
Üretim aracına sahip değilsek işçiyiz artık bunu daha net biliyoruz ama bu yaka ayrım nereden çıktı?
Cevap olarak yine kapitalizm karşımıza çıkıyor. İşçi sınıfını bölmek, dağıtmak ve sınıf içi kavga çıkarmak onun en sevdiği şeydir.
Mesela Beyaz yaka sermaye tarafından geliştirilmiş bir buluştur. Aynı sektörde çalışanlar arasında nasıl düşmanlık çıkarırım demek için bir buluş.
Örneğin inşaat sektörünü ele alalım. Bir mühendis veya iş sağlığı uzmanı, tekniker veya teknisyen fark etmez saha ile etkileşimi koparmak için farklılaştırıcı sözler söylenmesi gerekir. Nedir bu sözler;
Sen yöneticisin, sen okumuş adamsın, sen şantiye de değil evinde yaşayabilirsin, akşam bir saatte olsa aileni görebilir ve sosyalleşebilirsin, saha senin alanın değildir, 3×7 konteyner da çalışır, çamura daha az batarsın vb avutucu sözler.
Ama konu ücret ve yan haklara gelince orada dur derler. Mesai almazsın mesela ama gece yarılarına kadar çalıştırırlar, bayram, yılbaşı, tatil bilmezsin, en küçük hatada sorumlusundur; patrona hesap veren sensindir. Asgari ücretle işe başlatılırsın seneler geçer biraz zam alırsın mesai almadığın için herkesle eşitlenir, koşullarından kaynaklı ayrıcalıklı olduğunu sanarsın ama değilsindir.
Ya ben geçinemiyorum dersin cevap açıktır, sen beyaz yakasın…
Tarihte ilk yaka ayrımı birinci sanayi devrimi diye yazar tarih sayfaları. 1920 sonrası daha çok hissedilir. Hele 1929 dünya buhramından sonra son noktayı koyarlar yakada. Yani 200 sene civarı bir öyküdür bu düzen buluşu. Böyle de öğretirler ders kitaplarında. Tarihi düzen siyaseti gözünden bakarsan mantıklı gelir insana, ayrım ya da iş yerinde sınırların bilinmesi iyidir dersin. Bu düşüncen işine gelir patronun. Sınırı bilmek susturmak, baskılamak için önemlidir.
Etrafınızda çokça benzerlerini yaşıyorsunuzdur. Daha çok beyaz yaka çalışanlar; inşaat ustası, çöpçü, zabıta, çaycı, tır şoförü, vinç operatörlerinin aldığı günlük ücretleriyle kendini kıyaslar. İsyanı oraya indirger çünkü ne yazık ki beyaz yaka hak aramada, örgütlenmede mavi yaka gibi değildir. Eh mavi yakada çok başarılı sayılmaz tabi.
Konuyu dallandırıp budaklandırmaya gerek yok. Beyaz, mavi, yeşil, pembe veya altın renk fark etmez, işçi sınıfı renklere bölünmeyecek kadar tek renklidir. Kırmızıdır rengi. Eşit, hür ve insanın insan tarafından sömürülmediği bir dünya düşler. Birleşecek ve mutlaka kazanacaktır çünkü lakapları mezar kazıcıdır. O zaman son defa diyebiliriz ki:
Bütün dünyanın yakaları birleşiniz.
1 https://tr.wikipedia.org
Görkem hocam çok iyi bir yazı olmuş. Emeğinize sağlık. Tabiki bütün yakalar birdir, katılıyorum…
Emeğinize sağlık, işçiler olarak sınıfımızı ve safımızı anladığımızda, bu asalak düzeni yerle bir etmeye başlayacağız.
Kaleminize sağlık Görkem Bey.