Evliya Çelebi, 10 Muharrem 1040 (20 Ağustos 1630) günü gördüğü rüyayı anlatıyor: (Rüyayı İmam Hüseyin’in şehit olduğu 10 Muharrem gününde görmüş olması kayda değer.)
“1040 senesi Muharrem ayının Aşure gecesinde İstanbul’daki evimde yumuşak yastığıma uyumak için yaslanmıştım. Yarı uyku halindeyken gördüm ki Yemiş iskelesi yakınında Ahi Çelebi camisindeyim (ki helal para ile yapılmış olup duası kabul olan eski bir camidir). Aniden caminin kapısı açıldı. Nurlu caminin içi baştan başa silahlı asker ve nurlu cemaat ile doluydu. Sabah namazının sünnetini kıldıktan sonra salavat okumaya başladılar. Ben hakir ise minber dibinde oturuyor, bu nur yüzlü cemaati hayranlıkla seyrediyordum.
Hemen yanımda oturan cana bakıp “Sultanım siz kimlerdensiniz? İsminizi lütfedin.” dedim. “Aşere-i Mübeşşere’den kemankeşlerin piri Sa’d İbn Ebi Vakkas” deyince hemen mübarek elini öptüm:
“Ey sultanım, bu sağ tarafta nura bürünmüş sevimli insanlar kimdir?” dedim. “Onlar bütün peygamberlerin ruhlarıdır. Geri saftakiler evliyanın ve asfiyanın ruhlarıdır. Bunlar da Sahabe-i Kiram’ın, muhacirler, ensar, sufle ehli ve Kerbela şehitleridir.” Mihrabın sağındakiler Hazreti Ebubekir ve Hazreti Ömer’dir. Mihrabın solundakiler Hazreti Osman ve Hazreti Ali’dir. Mihrabın önündeki Hazreti Veysel Karani’dir. Caminin solunda duvar dibindeki siyah örtülü kimse senin pirin Hazreti Peygamberin müezzini Bilal-i Habeşi’dir. Ayakta duran, cemaati saf düzenine koyan kısa boylu adam ise Amr-i Ayyar’dır. Kızıl renkli elbiseler giyip sancakla gelen askerler, Hazreti Hamza ve bütün şehitlerin ruhlarıdır.” diye bütün bunları bana bir bir tanıttı.
Onların hangisine baktıysam ellerimi göğsüme koyup iyice baktım ve baktıkça can buldum: “Ey sultanım, Bu cemaatin bu camide toplanmasının sebebi nedir?” diye sordum. “Azak taraflarında İslam askerlerinden Tatar askerleri sıkıntıya düşmüş. Hazreti Peygamberin himayesinde olanlar İstanbul’a gelip buradan Tatar Hanına yardıma gideceğiz. Biraz sonra Hazreti Risalet de İmam-ı Hasan, İmam-ı Hüseyin, On İki İmam ve Aşere-i bizden başka Mübeşşere ile gelecek.
Sa’d ibn Ebi Vakkas, sabah namazının sünnetinin kılınacağını, Evliya Çelebi’den kamet getirmesini, Bilal-i Habeşi ile birlikte toplumu tevhide davet etmesini isteyeceklerini belirttikten sonra, “Hazreti Peygamber mihrapta otururken mübarek elini öp, şefaat ya Resulullah de, yardım rica et.” diyor. Evliya Çelebi anlatmaya devam ediyor: “Baktım cami kapısından bir nur-ı mübin parladı. Cami içi nur doluyken nur üzerine nur oldu. Bütün Sahabe-i Kiram enbiya ve evliyanın ruhları ayakta hazır durdu. Saadetle Hazreti Peygamber yeşil sancağın dibinde yüzünde örtüsü, belinde kılıcı, elinde asası ile sağında İmam-ı Hasan ve solunda İmam-ı Hüseyin olduğu halde göründü. Mübarek sağ ayağını Bismillah diyerek cami içine koydu.”
Evliya Çelebi, Hazreti Peygamberin kılık kıyafetini tarif ediyor. Buna göre yüzünde al şal, sarığı on iki dilimli ve beyaz şal vardı. Hırkası sarıya yakın deve yünündendi. Boynunda sarı renkli sof şal vardı. Renkli çizmeler giymişti. Başında, sarığına bir misvak takılıydı.
Sabah namazının sünneti kılındıktan sonra Sa’d, Evliya Çelebi’nin elinden tutup Hazreti Peygamberin yanına götürüyor. “Sadık aşığın, sana hasret çeken Evliya kulun senden şefaat rica ediyor.” diyor. Eviya Çelebi’ye Hazreti Peygamberin mübarek elini öpmesini söylüyor. Evliya Çelebi el öptükten sonra ‘şefaat ya Resulullah’ diyeceğine heyecandan “Seyahat ya Resulullah” diyor. Hazreti Peygamber gülümseyerek “Şefaati, seyahati ve ziyareti sıhhat ve selametle kolay eyle ya Rabbi” diyor ve cemaate Fatiha okutuyor.
Evliya Çelebi öptüğü ellerin kokusunu da anlatıyor. Buna göre Hazreti Peygamberin eli zağferan ve gül gibi, Ebu Bekir’in eli kavun, Ömer’in eli amber, Osman’ın eli menekşe, Ali’nin eli yasemen gibi kokuyordu. İmam Hasan’ın eli karanfil, İmam Hüseyin’in eli beyaz gül gibi kokuyordu.