Anadolu’da yaygın olarak kullanılan bir sözdür; “Zulmün artsın ki tez zeval bulasın” sözü. Baskı ve adaletsizlik arttıkça, zulmedenlerin sonunun daha çabuk geleceğini ifade eder. Yani, haksızlık ve baskı yapanlar zulümlerini ne kadar artırırsa, o kadar hızlı çöküşe sürüklenirler.
Demokrasi, yalnızca sandıkta oy kullanmaktan ibaret değildir. Hukukun üstünlüğü, ifade özgürlüğü ve siyasi çoğulculuk gibi temel ilkelerle güçlenir ve anlam kazanır. Ancak son gelişmeler, bu ilkelerin giderek aşındığını ve demokrasinin ruhuna gölge düştüğünü göstermektedir.
Son dönemde muhalefete yönelik artan baskılar, Türkiye’deki demokratik işleyişin sorgulanmasına yol açıyor. Muhalif siyasi aktörler, hukuki süreçler üzerinden sindirilmeye çalışılırken, yargının tarafsızlığı konusunda ciddi şüpheler doğuyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında açılan soruşturma, CHP Gençlik Kolları Başkanı Cem Aydın’ın gözaltına alınması ve Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’a yönelik uygulamalar, muhalefete gözdağı verilmek istendiğinin açık bir göstergesidir.
Zulmün Artsın ki Tez Zeval Bulasın
Tarih, baskıcı yönetimlerin uzun ömürlü olmadığını defalarca kanıtlamıştır. Halkın iradesine baskı kurarak yönetmek isteyenler, günün sonunda adaletin terazisinde tartılır ve hak ettikleri karşılığı bulurlar. Demokrasiye ve özgürlüğe yapılan saldırılar, toplumun bilinçlenmesini ve haklarını daha kararlı bir şekilde savunmasını beraberinde getirecektir.
Yargı, Bağımsızlığını Yitirdi
Demokratik bir devletin temeli, bağımsız ve tarafsız bir yargı mekanizmasına sahip olmasıdır. Ancak son dönemde yargının siyasi bir baskı aracı olarak kullanıldığı yönündeki eleştiriler artıyor. Adaletin talimatlarla işlediği, hukukun belirli çevrelerin çıkarlarını korumak için araçsallaştırıldığı bir düzen, toplumda güven kaybına neden olur. Bugün geldiğimiz noktada, iktidarın muhalefeti yargı yoluyla susturmaya çalışması yargının bağımsızlığını yitirdiğinin en net götergesi.
Çifte Standart
Siyasi iktidarın belediyelere yönelik tutumu, bu baskının en net örneklerinden biridir. İktidara yakın belediyelerin yaptığı usulsüzlükler göz ardı edilirken, muhalif belediyeler en küçük adımlarında dahi soruşturmalara tabi tutuluyor. Hukukun iktidara göre şekillendiği bir düzende, adaletin sağlanması mümkün olabilir mi?
Demokrasiye Sahip Çıkmalıyız
Türkiye, köklü bir demokrasi geleneğine sahip bir ülke olarak, geçmişte de benzer baskı süreçlerini yaşadı. Ancak her defasında halkın iradesi galip geldi. Bugün de ifade özgürlüğüne, hukuk devletine ve demokratik değerlere sahip çıkmak hepimizin sorumluluğudur. Siyasi iktidarın bu antidemokratik uygulamalardan vazgeçmesi için, tüm demokratik kesimlerin ortak bir duruş sergilemesi gerekmektedir.
Özgürlükleri kısıtlayarak, baskıyı artırarak bir ülkeyi yönetmek mümkün olabilir; ancak bu yöntemler uzun vadede halkın vicdanında mahkum olmaktan kurtulamaz. Türkiye’nin geleceği, demokrasinin, hukukun ve özgürlüğün korunmasına bağlıdır. Bu değerlerden taviz vermemek, herkes için daha adil bir gelecek inşa etmenin ön koşuludur.