Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın BM Genel Kurulu kapsamında ABD Başkanı Donald Trump ile yaptığı görüşmeyi değerlendirerek, yeni dünya dengelerinde Türkiye’nin vasal (uydu) bir konuma sürüklenmemesi gerektiğini söyledi. Davutoğlu, “Bu toplantının sıcaklığı geçtikten sonra, verilen sözler ve yapılan taahhütler kişisel ilişkiler üzerinden değil, yeni dünya denklemine oturtularak ciddi şekilde değerlendirilmelidir” ifadelerini kullandı.
Beyaz Saray’da kritik zirve: Erdoğan’ın şu anda yapacağı iş Rusya’dan petrol ve doğal gaz almamak
“NEO-EMPERYAL DÜZEN KURULUYOR”
Davutoğlu, Trump’ın BM Genel Kurulu’nda sergilediği tutumu eleştirerek, “Trump ve arkasındaki güç merkezleri, 80 yıllık BM düzenini tasfiye ederek ABD merkezli bir neo-emperyal düzen kurmak istiyor. Bu üslup, II. Dünya Savaşı öncesinde Hitler ve Mussolini’nin Cemiyet-i Akvam’ı aşağılamasını hatırlatıyor” dedi.
“TÜRKİYE BLOKLARDAN BİRİNİN UYDU MÜTTEFİKİ OLMAMALI”
Yeni dünya düzeninde ABD’nin ülkeleri “ya benimlesin ya karşımdasın” anlayışıyla vasal müttefiklere dönüştürmeye çalıştığını savunan Davutoğlu, Türkiye’nin çok boyutlu dış politika çizgisini koruması gerektiğini belirtti. “Ne Batı blokunun ne de Rusya-Çin blokunun uydu müttefiki olmadan, çok boyutlu bir anlayışla hareket etmek gerekir” ifadesinde bulundu.
“GAZZE İÇİN UMUT IŞIĞI ÇIKMADI”
Gazze’de süren katliama değinen Davutoğlu, görüşmeden büyük bir beklenti olduğunu ancak hayal kırıklığı yaşandığını ifade etti. “Soykırımcı Netanyahu’nun en büyük destekçisi olan Trump, 38 rehinenin cesedini anarken on binlerce Gazzeli çocuğun, kadının, gazetecinin, sağlık çalışanının feryadı Oval Ofis’te yankılanmadı. Yüreğim sızladı” dedi.
İşte Davutoğlu’nun açıklamasının tamamı:
Erdoğan-Trump görüşmesini BM Genel Kurulunun oluşturduğu genel resim içinde değerlendirmek gerekir.
Her şeyden önce şunu söyleyeyim: İnsanlık için çok kaygılıyım, dünya dengeleri içinde ülkemin konumu ve ekseni açısından çok kaygılıyım, mazlumların sesi olma ideali ile büyümüş bir neslin ferdi olarak ise derin bir hüzün içindeyim.
İç eleştiri babında söylenecek çok şey var, ama gün o gün değil;
Onun için bu çerçevede yazdıklarımı herkesin önyargısız okumasını rica ederim. Bu satırlar kişisel hislerin değil bilgi ve tecrübe birikimimin zihin süzgecimde damıtılmış sonuçları!
Hepimiz eski dünya algılarımızı kökten değiştirmek, yeni oluşturulmaya çalışılan düzeni anlamak ve ülkemizin geleceği için yeni bir eksen oluşturmak zorundayız!
Görünen o ki Trump ve arkasındaki güç merkezleri 80 yıllık BM düzenini, onun felsefesini ve organlarını tasfiye ederek bir neo-emperyal düzen kurmak istiyorlar. Bir anlamda Trump İngiliz-Fransız sömürge düzeninden sonra oluşan BM sistemini paranteze alarak bu sömürge mirasını kaldığı yerden devralmaya ve ABD-merkezli bir düzen kurmaya çalışıyor. BM Genel Kurul toplantısı öncesi Londra’da yapılan görkemli törende keskin Britanya imparatorluk teamüllerini çiğneyerek Kral Charles’ın önünde yürümesi dahi bunun sembolik bir şekilde ifade edilmesi.
Öte yandan Trump’ın BM Genel Kurulunda BM sistemini ve diğer liderleri aşağılayıcı üslubu da Hitler ve Mussolini’nin II. Dünya Savaşı öncesinde Cemiyet-i Akvam ve diğer liderleri aşağıladığı üslubun neredeyse birebir kopyası.
Ama Trump’ın ciddi açmazı şu; ABD ve İngiliz/Fransız bloklarının (ve diğer Avrupa güçlerinin) o dönem dünya ekonomisindeki payı %70-72 bandında iken bugün Kuzey Amerika (%26) ve Avrupa’nın (%22) toplam payı %48, Asya’nın tek başına payı %46. Afrika(%3) ve Güney Amerika (%4) buna eklendiğinde klasik batı ilk kez dünyadaki ekonomi-politik egemenliğini kaybediyor. Trump’ın Dünya Ticaret Örgütü ilkelerini yıkarak yürüttüğü gümrük tarifeleri politikasının da ticaret, enerji ve yatırım stratejilerini diplomatik müzakerelerin merkezine koymasının da temel nedeni de bu! Ama bunu yaparken PaxAmericana’nın uluslararası örgütsel altyapısını da yok ediyor!
Benim beş yıl önce yayınladığım kitapta “sistemik deprem” olarak tanımladığım amansız yıkım ve rekabetin doğuracağı kaos ve hatta dünya savaşı çıkma ihtimali beni insanlık adına kaygılandırıyor!
Ülkem adına kaygıma gelince!
Trump bu ekonomi-politik rekabet içinde muhataplarını “ya benimlesin ya karşımdasın” psikolojisine mahkûm ederek kendi stratejisinin vasal (uydu) müttefiklerini oluşturmaya çalışıyor!
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı da bu psikolojik hakimiyet iklimini uygulamaya çalıştı. Evet kendisi öngörülemez bir karakter ama orada ve daha sonra tek başına yaptığı basın toplantısında ister övgü ister imalı hakaret içerikli olsun söylenilen her söz, yapılan her jest, talep ve taahhüt edilen her husus önceden çalışılmıştır ve özel bir anlamı vardır!
Şimdi başta Cumhurbaşkanı olarak iktidara tavsiyem bu toplantının sıcak ortamı geçtikten sonra ziyarette gündeme gelen hususları kişisel ilişkiler bazında değil bu yeni dünya denklemine oturtarak ciddi bir şekilde değerlendirmektir. Kişisel ilişkiler esas alınarak girilecek yol ülkemizi geri dönüşü çok zor olan bir tünele sokar! Bu tablodaki sembolik jestler dolayısıyla bir başarı hikayesi yazmak istenirse, etkin bir propaganda ile günü kurtarırsınız ama gerçek her geçen gün size kendi varlığını dayatır!
Bu çerçevede halledilmesi gereken ilk ana soru Cumhur İttifakı’nın diğer önemli unsuru olan Sayın Bahçeli’nin Türkiye-Çin-Rusya ittifakı önerisi ile Sayın Erdoğan’ın Beyaz Saray’da verdiği sözlerin nasıl uzlaştırılacağı sorusudur.
Benim tutumu sorarsanız; açık ve nettir: ne o ne de bu blokun vasal (uydu) müttefiki olmadan çok boyutlu dış politika anlayışını ince bir işçilikle sürdürmektir!
Bunu yapmanın olmazsa olmaz şartını da söyleyeyim: Güç unsurlarını tahkim edeceksiniz ve asla yumuşak karnınızı göstermeyeceksiniz!
Nasıl mı?
Onu da güç unsurlarını da toplantıda gündeme gelen/getirilen yumuşak karın hususlarını da parantez içinde zikrederek göstereyim:
• Ulusal özgüven (muhatabın riyakâr övgüsünün cazibesine kapılmak/bizim gücümüz başkasının riyakâr övgüsünde değil, bizim kimliğimizde, tarihi birikimimizde saklıdır)
• Devlet Nizamı ve Adalet (Rahip Brunson/ bizde yargı kararlarını liderler değil vicdanı hür hakimler verir)
• Sağlıklı işleyen bir Demokrasi (Hileli seçimler ve Meşruiyyet/ Türkiye’de meşruyyetinkaynağı adil ve objektif seçimlerdir)
• Devlet Kurumlarının İtibarı (Halkbank/ Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet teminatı altındaki kamu bankaları başka ülkelerin mahkemelerinde yargılanamaz)
• Güçlü Savunma Sanayi (F35/ Ortağı olarak kuruluşunda katkıda bulunduğumuz ve teknoloji transferi de içeren F35 projesinde yer almamız doğal hakkımızdır)
• Ortak Savunma Sorumluluğu (F16/ F16 konusu Türkiye’ye yapılan bir lütuf değil, bedeli parasal olarak da ödenen NATO’nun kollektif savunma anlayışının bir parçasıdır)
• Rekabetçi Ticaret Politikası ve Gümrük Tarifeleri: (Ziyaret öncesi Karşılıksız İndirimler/Gümrük tarifelerinin tespitinde üç ilke esastır: yüksek enflasyon altında ezilen halkın hayatını ucuzlatmak, yerli üretimi korumak ve karşılıklı mütekabiliyet; bunların olmadığı yerde gümrük indirimi yapılması ulusal çıkardan verilen bir tavizdir)
• Enerji Alımları: (Rusya ile yapılan enerji alım anlaşmalarının iptali talebi/ Enerji alımlarında tek ölçümüz halkımızın ve sanayicilerimizin ucuz ve güvenilir enerji kaynağına ulaşımıdır)
• Fikir, din ve inanç özgürlüğü: (Patrikhane ve Heybeliada/Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan bütün herkes düşüncesini, din ve inancını ifade etme, yaşama ve öğrenme/öğretme özgürlüğüne sahiptir, bunun için hiçbir dış telkine ihtiyaç yoktur)
Önümüzdeki dönemde Türkiye’nin merkezinde bulunduğu Afro-Avrasya hattında daha da kızışacağı belli olan bu yeni blok çatışmaları ülkemiz için ciddi riskler barındırmakla birlikte bu güç unsurları doğru değerlendirilirse önemli rekabet avantajları da sunmaktadır.
Bunun için devlet kurumlarımızı reforme etmek, siyasal sistemimizi demokratik hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde gözden geçirmek, ekonomimizin kırılganlığını gidermek ve kendi yakın kara ve deniz havzalarımızda sağlam ittifaklar kurmak gerekmektedir.
Benim için derin hüzün kaynağı oluşturan konuya gelince! Gazze’de iki yıldır soykırıma uğrayan mazlumların da bu soykırımı durduramayan İslam Dünyasının mahzun halklarının da gözü kulağı bu görüşmedeydi; bu basın toplantısından bir umut ışığı bekliyorlardı. Ben de toplantı öncesi Sayın Cumhurbaşkanımıza bir mesaj ileterek BM Genel Kurulundaki etkili konuşması için teşekkür ettikten sonra bu görüşmeden Gazze için bir umut ışığı çıkması için dualarımızın kendisiyle olduğunu ifade etmiştim.
Ancak soykırımcı Netanyahu’nun en büyük destekçisi olan Trump 38 ölü rehinenin cesetlerini bile iki kez zikrederken silahlarla ve açlıkla katledilen onbinlerce Gazzeli çocuğun, kadının, gazetecinin, sağlık çalışanının, evlerinden yurtlarından sürülen 2 milyon Gazzelininferyadı Oval Ofis’te yankılanamadı maalesef!
Yüreğim sızladı!
Kendisiyle 2014’de sadece 49 gün süren Gazze savaşında ateşkesi daha erken sağlayamadığımız için birlikte bir odada başbaşa kaldığımızda duygulanarak göz yaşlarımızı zor zapt ettiğimiz Sayın Cumhurbaşkanının da tepki verememiş olması dolayısıyla toplantı sonrasında yüreğinin sızladığına eminim! Aksini düşünmek dahi istemiyorum. İnşallah bu yürek sızlamasını telafi edecek somut ve etkin adımları en kısa sürede atar! Mesela ilk somut adım olarak donanmamıza İtalyan ve İspanyol donanmasının yaptığı gibi Sumud filosuna eşlik etme talimatı verir!
Şimdi kısır tartışmalar içinde boğulma vakti değil, vicdanımızı aklımızla, ideallerimizi gerçeklikle buluşturarak insanlığa, ülkemize ve başta Gazze olmak üzere Gönül Coğrafyamıza yeni ufuklar çizme vaktidir.
Türkiye-Boeing anlaşması resmileşti: THY’ye 200’den fazla yeni uçak
Beyaz Saray’da stratejik adım: Türkiye ile ABD arasında nükleer enerji anlaşması