1. Haberler
  2. Ekonomi
  3. Dağlıoğlu’dan TRT Haber’e Özel: Türkiye Yatırım Stratejisi!

Dağlıoğlu’dan TRT Haber’e Özel: Türkiye Yatırım Stratejisi!

TRT Haber, Dağlıoğlu'nu konuşturdu, Türkiye'nin Uluslararası Doğrudan Yatırım Stratejisi hakkında bilgi verdi.

featured

TRT Haber özel röportaj konuğu olan Dağlıoğlu, Türkiye’nin 2024-2028 dönemini kapsayan Uluslararası Doğrudan Yatırım Stratejisi’ne ilişkin soruları cevapladı. Dağlıoğlu, açıklamasında şunları kaydetti; Türkiye Yatırım Ofisi’nin yeni stratejisi neden önemli? Sayın Cumhurbaşkanımızın imzaladığı bir genelgeyle bu gece Resmi Gazete’de yeni strateji belgemiz yayınlandı. Bir önceki ulusal stratejimizi biz 2021-2023 yılları dönemi için hazırlamıştık. Şimdi önümüzdeki 5 yıllık dönemi kapsayan bir strateji belgesi hazırladık. Bu niye önemli? Niye önemliyi tanımlamak için öncelikle uluslararası doğrudan yatırımlar Türkiye için niye önemli belki buna değinmek lazım. 2003 yılından bu yana Türkiye 260 milyar doların üzerinde bir yatırım çekti yani spesifik olmak gerekirse 262 milyar dolar. Bu yatırımlar öncelikle, Türkiye cari açık veren bir ekonomi ve bu cari açığı finansmanı her zaman konuştuğumuz bir konu ve uluslararası doğrudan yatırımlar tanımı gereği uzun vadeli sermaye olduğu için burda doğrudan altyapı yatırımları, üstyapı yatırımları, Türkiye’de doğrudan fabrika kurulması, servis sektörüne, hizmetler sektörüne yatırım gibi alanları içerdiği için cari açığı finansmanında en nitelikli, en kaliteli, en sağlıklı yöntemlerden biri olarak görülür.

Uluslararası literatürde de baktığımız zaman 2003 yılından bu yana Türkiye’deki bu uluslararası doğrudan yatırımlar cari açığının yüzde 40’ını finanse etmiş. Bir başka boyutu da bu yatırımların Türkiye’de ürettiği katma değer. Şimdi biz uluslararası yatırımcılarla Türkiye’yi anlatırken Türkiye’nin yüksek büyüme hızından bahsediyoruz. Türkiye 2003 yılından bu yana yıllık ortalama büyüme oranı olarak yaklaşık yüzde 5,3 civarında. 2003’ten bu yana bu bir yandan yatırımcılar için çok cazip bir faktör ama bir yandan unutmamak lazım ki bu büyümenin içerisine de uluslararası doğrudan yatırımcıların da katkısı var. Türkiye’deki özel sektör istihdamının yüzde 8,8’ini uluslararası doğrudan yatırım sermayeli şirketler yapıyorlar. Yine baktığımız zaman Türkiye’nin ihracatının kabaca yıllık ortalama olarak yüzde 30’unu uluslararası doğrudan yatırımlar yapıyor. Yine baktığımız zaman bu şirketler aslında Türkiye’deki özel sektör Ar-Ge harcamalarının da kabaca yüzde 30’unu yapıyor. Yani uluslararası sermayeli şirketler burada istihdam üretiyor,  ihracata çok büyük katkı sağlıyor ve aslında ihracat kırılımına da baktığınız zaman yaptıkları ihracatın yüzde 60’ı orta ve yüksek teknolojili sektörlerde aslında bizim ihracatımızın niteliğini de arttırıyorlar. Bir diğer açıdan ise bütün dünyada son dönemde literatürde de böyle bir tartışması olan bir konu; Bu yatırımların kalitesi nedir? Yani “Quality FDI” diye böyle sıklıkla bahsi geçen bir konu. Biz de bu yılki stratejide önceki yıllara farklı olarak nitelikli yatırım başlığına ayrı bir parantez açarak devam edeceğiz.

Dünyada maalesef makroekonomik belirsizlikler olduğu gibi jeopolitik belirsizliğin de olduğu bir dönemden geçiyoruz. Maalesef bunların da azalacağına dair çok bir pozitif gösterge yok. İkinci bir konu bütün ekonomik faaliyetleri şekillendiren bazı dönüşümlerden geçiliyor. İşte çok sıklıkla konuştuğumuz bu ikiz dönüşüm dediğimiz yeşil dönüşüm ve dijital dönüşüm aslında bütün ülkelerin bütün şirketlerin ve aslında kişilerin de ekonomik hayatını tekrardan şekillendiriyor. Bunların sonucu olarak hem dünyadaki jeopolitik gelişmeler, makroekonomik gelişmeler ve bu bir takım ekonomik faaliyetleri etkileyen temel trendlerin dönüşümünün sonucunda da dünyadaki temel olarak bütün tedarik zincirlerinde bir değişiklik gözleniyor. Buradaki değişikliğin aslında temel ekseni de biraz küreselleşmenin tersine döndüğü bir çerçeveden bahsediyoruz. Yatırım stratejilerinde, politikalarında ülkesel veya bölgesel politikaların öne çıktığını görüyoruz. Burada neden bahsediyoruz, somut örnek vermek gerekirse Amerika mesela bir enflasyon azaltma kanunu diyerek çok büyük teşvikler veriyor. Bazı mega projeleri ülkesine çekmek için yarı iletkenler alanında, yenilebilir enerji alanında vesaire veya Avrupa Avrupa Birliği olarak daha bölgesel bir hamle olarak yeni bazı yatırım teşvik paketleri açıklayarak o yatırımların kendi bölgesinde olması gibi bazı inisiyatifler alıyor. Veya uluslararası sermayeli şirketler o “multinational” dediğimiz çok uluslu şirketler daha tedarikte daha bölgesel alanlarda daha yakın coğrafyadan tedarik etme veya dost ülkeden tedarik etme gibi bazı politikalar izlemeye başlıyor. Bunların hepsi aslında o uluslararası yatırımları tekrardan şekillendiren gelişmeler oluyor. Bunlar ana akımlar.

2008 yılındaki küresel ekonomik krizden önce yaklaşık 2 trilyon dolara yaklaşan bir dünyada sermaye hareketi vardı. Bu krizden sonraki yıllarda birden hızla 1,5’ların altına düşmüş oldu. Pandemiden önce dünyada tekrar bu yatırım hareketleri 2018-19 yıllarında yine tekrar 2 trilyon dolar seviyesine çıkarak aslında çok büyük bir gelişme gösterdi. Ama pandemi ile beraber bu tekrardan çok hızlı bir şekilde düştü. 1 trilyon dolar seviyesine kadar çekilmiş oldu. Pandemiden sonraki yıllarda da hala 1,4 trilyon dolar civarında kalıyor. Yani aslında geçmişte gördüğümüz o çok yüksek hacimli yatırım hareketlerini görmüyoruz. Bütün bu küresel gelişmelerin aslında birazcık yatırımları da yavaşlatan etkisi var.

Strateji belgesinde özellikle coğrafi bir odak koyduk. Biz bu coğrafyaya gelen yatırımların yüzde 12’sini almayı hedefliyoruz. Burada bahsettiğimiz rekabet coğrafyasına da belki ona değinmek lazım Çünkü bu dünyadaki temel birtakım trendleri anlamak önemli olmakla beraber aslında birazcık bizim kendi rekabet coğrafyamızdaki yani, Latin Amerika’daki yatırım karar dinamikleri ile Türkiye’ninki çok farklı oluyor. Türkiye 2003 yılından bu yanaki yatırımlarda bu coğrafyadaki en fazla yatırım çeken 2. ülke. Yani bu anlamda başardık. Polonya burada 1. ülke olarak dikkat çekiyor. Tabii onun daha farklı dinamikleri var. Avrupa’ya çok yakın olmanın bir takım avantajları olmakla beraber Türkiye bu anlamda kesinlikle iyi bir konumda. Biz rekabet coğrafyamızı hedefleyip, belirleyip bu alanda hangi nitelikli alanlarda yatırım çekeceğimizi, bu strateji belgesiyle de ortaya koymuş oluyoruz. Küresel trendlerin gelişmelerin ışığında dünyadaki gerçeklikle doğru orantılı olarak bu hedefleri koyduk.

Strateji kapsamında Türkiye’nin hedeflediği nitelikli yatırımlar nelerdir? Sürdürülebilirlikle ilgili, yeşil dönüşümle ilgili yatırımlar bizim için vazgeçilmez. Türkiye dünyada rekabetçi bir ekonomi. İhracatımız 250 milyar doların üzerinde. Bu ihracatın kabaca yarısını Avrupa’ya, Amerika’yı eklersek yüzde 60’ını çok gelişmiş ülkelere ve sofistike bir pazar talebi olan ülkelere yapıyoruz ve bu yeşil dönüşüm bunları etkiliyor. İşte Avrupa’daki yeşil mutabakat’tan bahsediyoruz. Bizim için ülkemizin önündeki önemli testlerden biri bu sektörlerimizi bu yeni rekabet dönemine hazırlamak. Biz de uluslararası doğrudan yatırım çekerken artık ülkemizin stratejisi ile paralel olarak yeşil dönüşüme katkı sağlayacak. Bizim sürdürülebilirlikteki o rekabette daha ön plana geçmemizi sağlayacak yatırımları çekmeyi hedefliyoruz. Zaten geçmişte de biz bu alanda yatırımları çekiyorduk.

Daha çok dijital yatırım çekmeyi hedefliyoruz. Yine geçmişte zaten çekiyorduk. Bizim sektörlerimizin dijital dönüşümüne katkı sağlayacak alanlarda yatırım yapıyorlar. Biz burada daha fazla gaza basmamız gerektiğini düşünüyoruz. Türkiye’nin yaklaşık artık 110 gigawatt’a yakın bir kurulu gücü var. Bunun kabaca yüzde 55’i yenilebilir kaynaklardan geliyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın 15 yıldır uyguladığı politikalarla aslında geldiğimiz bir aşama. Buradaki yenilebilir enerji kaynaklarını 2035 yılında yüzde 65’e çıkmasını hedefliyoruz. Elektrikli veya yeni enerjili araçlar dediğimiz hibrit “plug-in” hibrit yani şarj edilebilir hibrit veya elektrikli araçlar. Belki gelecekte hidrojenli araçları konuşuyor olacağız. Ticarileştirdikleri zaman burada hem üreticilerimizin “OEM” dediğimiz şirketlerin yeni ürünleri, yeni teknoloji araçlarını getirmesini hedefliyoruz. Bu yeni araçları üreten şirketlerin gelmesini hedefliyoruz. Dijital dönüşüm 2-3 yıl öncesinde çok popülerdi ama bir yandan da yapay zeka desteği geldi. Burada bütün şirketlerimizin bütün süreçlerimizin artık daha dijitalleştiği bir ortamdan bahsediyoruz. Bu şirketlerin bu otomasyonda artık o dijitalleşmiş çözümlerde daha ileri safhaya geçmesi lazım. Bu yatırımları veya bu dönüşümü sağlayan yatırımları çekmek bizim hedefimiz oluyor Türkiye’nin Cumhurbaşkanımızın liderliğindeki 2003 yılından beri olan hikayeye bakarsanız, aslında büyük bir ekonomik başarının arkasındaki faktörlerden biri de, Türkiye bu dönemde küresel tedarik zincirlerine çok hızlı entegre oldu. Bu tedarik zincirlerinde daha üst seviyelere çıktı. Daha katma değerli ürünler üretir ve ihraç edebilir hale geldi. Bundan 20 yıl öncesinde Türkiye 30 milyar dolar civarı bir ihracat yapabilen bir ülkeyken yıllık artık 254 milyar dolardan bahsediyoruz. İşte Türkiye’nin o zaman dünyadaki ihracattan aldığı pay işte yüzde 0,58 civarındayken şimdi yüzde 1,1’lere geldi. Aslında dünyadaki payını da reel olarak da arttırmış bir ülke. Biz Türkiye’nin bu tedarik zincirlerindeki rolünü daha da arttırabilecek bütün projeleri kazanmak istiyoruz. Baktığımız zaman şu anda 700, 720 kadar uluslararası şirketin Türkiye’de Ar-Ge merkezi olduğunu tasarım merkezi olduğunu biliyoruz. Biz bu sayının arttırılmasını istiyoruz. Sadece Ar-Ge ve üretim de yetmiyor. Türkiye’de bu faaliyetlerin ticarileşmesi, patentlerinin alınması, Türkiye’de…

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir